Kişisel internet sitesinde yayımladığı yazılarıyla dikkat çeken Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, yeni yazısında kurban ibadetini ve Kurban Bayramı’nı ele aldı.
İşte Murat Ülker’in Kurban Bayramı için ele aldığı yazı;
Kurban Bayramı nedeniyle biz inananlar, Rabbimize kurban borcumuzu yerine getireceğiz. İbadetler, sadece Rabbin istediği, gönderdiği elçilerin uygulayıp gösterdikleri gibi yapılır. Nedeni ise Rabbimizi memnun etmektir.
Mesela kurban kesmek, herkesin tartıştığı, hayvanın paylaşılamadığı, bazılarımızın amatör kasaplığa soyunduğu, bazılarımızınsa sanki et yemezmiş gibi karşı çıktığı bir durum değildir.
Her Kurban Bayramında TV’lerin raiting almak için tekraren yayınladıkları “kaçan dana”, “hastanelik olan kasap” görüntüleri ise bir tür “kurban magazinine” dönmekte; bunlar rahatsız edici ve ciddiyetten uzak. Bir de tabii mahallesindeki, ülkesindeki insanların ihtiyacını gidermeden taa başka ülkelerdeki insanlara et yetiştirmek gayreti içinde olanlar var. Allah kabul etsin. Ama Onun elçisi Hz. Muhammed (sav) diyor ki: Komşusu açken tok yatan bizden değildir!
Eid al-adha Arapça Kurban Bayramı demektir. Eid al-adha Arapça İyd-el Adha şeklinde okunuyor, tüm dünyada yaygın olan bir isim.
Müslümanlar tarafından Hicrî takvime göre Zilhicce ayının 10. gününden itibaren dört gün boyunca kutlanan dini bir bayram. Kaynağı nereden geliyor birlikte tekrar hatırlayalım…
Latince kökenli Batı dillerinde kurban karşılığı kullanılan sacrifice kökünde “kutsamak, bir nesnenin tanrıya sunularak kutsal hale getirilmesi”, offering de “tanrıya hediye sunma, takdime” anlamını taşır. Eski Ahid’de kurban karşılığında “bağış ve vergi” manasındaki minha, “yaklaştıran şey” anlamında gorban ve “kutsal kan dökme”yi ifade eden zebah kelimeleri kullanılır.
İslami literatürde ibadet amacıyla kesilen hayvana udhiyye (dahiyye), eti için kesilen hayvana zebîha denilir. Udhiyye adlandırması, hayvanın Kurban Bayramı’nda kuşluk vakti (duhâ) kesilmekte oluşundandır.
Türkçe’de kurban kelimesi yalın olarak kullanıldığında Kurban Bayramı’nda ibadet amacıyla kesilen hayvanı ve bu kesim işlemini ifade ederken diğerleri türüne göre “adak kurbanı, kefaret kurbanı” gibi özel isimler almıştır.
Erken Paleolitik dönemden itibaren Antik Yunan, eski Mısır, Sümerler, Hititler, Eski İranlılar’da, Japon dini Şintoizm’de, Eski Çin’de, Hinduizm’de, Yahudilikte, Hristiyanlıkta farklı farklı olsa da bir kurban anlayışı varlığını sürdürmüş.
İslam Ansiklopedisi’nin Kurban maddesinde Prof. Dr. Ali Bardakoğlu hocamızın yazdıkları Kurban ibadetinin özünü çok iyi açıklıyor: Önceki din ve kültürlerde farklı şekil ve amaçlarla da olsa varlığını sürdüren ve Câhiliye toplumunun dinî hayatında önemli bir yeri olan kurban âdeti İslâm dininde cinayet, şirk, israf, hayvana eziyet ve çevre kirliliği gibi olumsuz unsurlardan temizlenerek Rabbimizin emrettiği şekliyle ve malî ve sosyal sebepleri bir arada bulunduran bir ibadet halini almıştır.
İslâm öncesi Arap toplumunda çocukların, köle ve esirlerin putlara kurban edilmesi âdetinin zayıf da olsa izlerine rastlanmakla birlikte yaygın olan, putlara hayvanların kurban edilmesi şeklindeydi. İslâm döneminde Câhiliye Arapları’nın kurban âdeti tevhid inancına aykırı öğelerden temizlenerek Hz. İbrâhim’in sünnetine uygun biçimde ihya edilmiş ve sosyal işlevler de yüklenerek zenginleştirilmiştir.
Resûl-i Ekrem’in hicretin 2. yılından (624) itibaren kurban bayramlarında kurban kesmeye başlaması, hac ve umre esnasındaki uygulaması ve kurbanla ilgili birçok açıklamadan oluşan zengin hadis nakli bu alandaki dinî geleneğin, fıkhî yorum ve değerlendirmelerin ana zeminini teşkil etmiştir. Mali bir yönü de bulunan kurbanda fert ve toplum yararı da ön plandadır.
Kurbanın özellikleri ve niçin kesildiği:
Kurbanı hayvanın eti veya derisi için kesiminden ayıran fark, onun Allah’ın rızasını kazanma ve isteğine boyun eğme gayesiyle kesilmiş olmasıdır. Bu ibadet ancak Allah’ın bildirdiği şekil şartlarına uyulduğunda gerçekleşmiş olur. Bu yönüyle kurban ibadetinin özü ve biçimselliği dini bildirime dayanır. Kesilen kurbanın etinin yenmesi, derisi ve diğer parçalarından azami ölçüde yararlanılması ibadetin özüyle alakalı değildir. Bu ibadetin dünyevi boyutu ve anlamı olarak görülebilir.
Kişi kurban kesmekle Allah’ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir biçimde ortaya koymuş olur. Bunu yaparken başrolde kendisi vardır. Peygamberimizin yaptığı gibi özen göstermek gerekir. Kişiden sadece malını Allah için feda etmesi değil en yakınlarından başlayarak insanlara yararlı olacak tarzda bir ibadet gerçekleştirmesi istenmiştir. Onun için büyüklerimiz kurban edilecek hayvanları kendileri önceden özenle seçer. Onlara birkaç gün evlerinde bakar, yani sanki misafir eder, memnuniyetini kazanmak isterlerdi. Bu özen hayvanın kesilip, et ve diğer unsurlarının bir hediye gibi itina ile hazırlanması ve fakirlere, komşulara ve ev halkına takdimi ile son bulurdu. Ben bunları yıllarca ailemde yaşamış birisi olarak çok iyi hatırlıyorum.
Kur’an’da kurbanın kan ve etinin değil kesenlerin dini duyarlılıklarının (takvâ) Allah’a ulaşacağının belirtilmesi (el-Hac 22/37) buna işaret eder. Kurban Allah’a verdiği nimetlere şükür anlamını da taşır. Müminler her kurban kesiminde, Hz. İbrâhim ile oğlu İsmâil’in Rabbimizin buyruğuna mutlak itaat konusunda verdikleri, Kur’an’da aktarılan (es-Sâffât 37/102-107) başarılı sınavın hatırasını tazelemiş ve kendilerinin de benzeri bir itaate hazır olduklarını simgesel davranışla göstermiş olmaktadırlar. İbadette insanın kendisinin başrolde olduğunu söylerken kastım buydu.
Kurban Kesmek Hakkındaki Bazı Ayetlerin tefsiri:
(102) Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün bakalım sen bu işe ne diyeceksin?” Dedi ki: “Babacığım! Sana buyurulanı yap; İnşallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın.”
(103) Her ikisi de (ilâhî buyruğa) teslim olunca ve babası onu yüzüstü yatırınca,
“Ey İbrâhim!” diye ona seslendik;
(105) “Tamam, rüyanı gerçekleştirmiş oldun.” İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz.
(106) Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı.
(107) Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik.
(1)Şüphesiz biz sana bitip tükenmez nimetler verdik.
(2)Şimdi sen rabbin için namaz kıl ve kurban kes!
(3)Asıl soyu gelmeyecek olan, sana karşı nefret duyandır.
(35)Biz o büyükbaş hayvanları da Allah’ın size nişânelerinden kıldık; sizin için onlarda nice yararlar vardır. Onlar (kesim için) sıraya dizildiklerinde üzerlerine Allah’ın adını anın, cansız halde yere serildiklerinde ise onlardan hem kendiniz yiyin hem de ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyen yoksulları doyurun. İşte onları şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik.
Kurban Kesmek İbadetine Toplumsal Yaklaşım:
Kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar; sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle et satın alma imkanı sınırlı olan veya bulunmayan yoksullara bir ikramdır.
Zengine malını Allah’ın rızası, yardımlaşma ve başkalarıyla paylaşma yolunda harcama alışkanlığını yani filantropi (hayırseverlik, iyilikseverik) kazandırır, hatta bu onda güzel, zevk aldığı bir alışkanlık haline gelir; onu cimrilikten, dünya malına bağlanmaktan kurtarır. Fakirin Allah’a şükretmesine ve sosyal hayatta pozitif davranmasına yol açar. Ama Kurban ibadetinin yararı sadece sosyal dayanışma ve mali yardıma indirgenemez. Zira her ibadetin öz ve biçim olarak sadece Allah’ın bildirdiği şekilde yapılması gerekmektedir. Kurban yerine başka bir ibadetin yapılması veya başka şekilde yapılması asla kabul görmez. Hatta dinin bozulmasına sebep olacağı için çok zararlıdır; buna müsaade edilmez.
Mesela kurbanın yerine parasının dağıtılması, fakirlere gıda yardımı yapılması, namaz kılınıp oruç tutulması yapılamaz.
Kurban Kesmek Hakkındaki Farklı Görüşler Rahmettir
Kurban kesmek ve şekli konusunda Müslümanların fikir birliği vardır. Ama kim, niçin, hangi şartlarda kesmelidir denince İslam bilginleri dinî hükümler hakkında tartışmışlardır. Bu tarihi hadiselerin nakillerinin sıhhatinin kabul şekli veya anlayış farkından kaynaklanmaktadır. Ve güzel bir şeydir. Çünkü böylelikle dinde kolaylıklar sağlanabilmektedir.
Peygamberimiz, Müslümanların ihtilafı rahmettir demiştir. Ama bunlar dinin özüne dair hususlar değildir, olmamalıdır.
Dinen aranan şartları taşıyan kimselerin kurban kesmesi Hanefî mezhebinde fakihlerin çoğunluğuna göre ise müekked sünnettir yani aksatmadan devamlı yaptığı ibadet davranışıdır. Hanefîler, Kur’an’da Hz. Peygamber’e hitaben, “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” (el-Kevser 108/2) buyrulmasının ümmeti de kapsadığı ve gereklilik bildirdiği görüşündedir. Ayrıca Resûl-i Ekrem’in birçok hadisinde hali vakti yerinde olanların kurban kesmesi emredilmiş veya tavsiye edilmiş, hatta, “
Kim imkânı olduğu halde kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın.”
gibi ifadelerle bu gereklilik önemle vurgulanmıştır. Öte yandan kurban kesmeyi Hz. Peygamber hiç terk etmemiştir. Bu ve benzeri delillerden hareket eden
İslam bilginleri, gerekli şartları taşıyanların Kurban Bayramı’nda kurban kesmesini Allah’ın kesin emri gibi yani vacip görürler.
Sünnet yani peygamberin kendini mecbur tuttuğu davranış olduğunu ileri sürenler ise Kuran’da bu konuda açık bir emrin bulunmayışını, peygamberimizin devamlı yapmış olmasının kurbanın sünnet olmasıyla da açıklanabileceğini ve ayrıca peygamberimizin arkadaşlarının gözleyip bize nakledilen davranışlarından yani sahâbelerin uygulamasını esas alıp söylerler.
Ali Bardakoğlu Hoca kurban etinin dağıtım esas ve usullerinden de söz ediyor:
Kurban sahibi kurbanın etinden yiyebilir, bakmakla yükümlü bulunduğu kimselere yedirebilir; ancak etinin bir kısmını da dağıtması gerekir. Yenecek ve dağıtılacak miktar konusunda kesin bir ölçü koymak zor olmakla birlikte dini gelenek, kurban etinin üç eşit parçaya bölünüp bir parçasının kurban sahibi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseler tarafından tüketilmesi, ikinci parçanın zengin bile olsalar eş, dost ve akrabaya hediye edilmesi, üçüncü parçanın ise kurban kesmeyen fakir kimselere dağıtılması şeklindedir. Kişinin bakmakla yükümlü bulunduğu kimselerin kalabalık olması veya ihtiyaçlarının bulunması halinde kurban etinin kimseye dağıtılmadan evde tüketilmesi de bir sakınca taşımaz. Kurban sahibinin kurban etinden hem yemesi hem ikram etmesi hem de fakirlere dağıtması genel bir kural olup bunun ölçü ve şeklini her mükellefin kendi durumunu, çevresinin ihtiyaç ve imkânını göz önüne alarak bizzat belirlemesi ve bu konuda ibadet anlayışıyla hareket etmesi doğru olur.
Kesim işlemi tamamlandıktan sonra çevre temizliğinin iyice yapılması, hayvanın artan parçalarının toprağa derince gömülmesi, mümkün olduğu ölçüde dışarıda hiçbir parçasının bırakılmaması gerekir. Bu husus, kurbanlık hayvana ve kurban ibadetine karşı gösterilecek saygının bir gereği olduğu gibi özellikle büyük şehirlerde ve kalabalık yerleşim birimlerinde sağlık kuralları, çevre temizliği ve insan haklarını gözetme açısından da son derece önemlidir.
Hatıralar canlandı gözümde: Bizim Geleneklerimiz Vardı!
Bu anlatacaklarım bizzat yaşadıklarım, İslam’ın bizim Anadolu’muzda gelenekselleşmiş halidir. Her şey gibi zamanla yitip gitmektedir.
Kurbanlık hayvanların önceden itina ile seçilip bir zaman evde beslenmesi ve aile bireylerinin bilhassa çocukların onlara aşina olması, sanki hem bize Rabbimize şükretme imkanı verecek bu misafirlerin memnun, razı edilmesi, hem de sanki bir yeni aile üyesi gibi benimsenmesinin ardından kurban edilmesi de İbrahim peygamber ve oğlu İsmail peygamberin kıssasına bir öykünmeydi. Hani demiştim ya İslam dininde kullar ibadetler yaparken kendileri başroldedirler.
Babam solak olduğu için bazen onun kurbanını bile ben keserdim. Hayvana zahmet vermekten çekinirdi. Her şey gibi bunu da bana detaylıca öğretmişti.
Hayvanın sevilerek sakinleştirilip dualarla hep beraber huzura kavuşulduğu, İtri’nin o muhteşem bestesiyle tekbirin getirilip kurbanın bir anda kesilmesi ve işin bitirilmesi gerekirdi. Ama tabii işin geri kalanını profesyonel kasaplar yapardı. Kasap en mühim adamdı o gün. Aman ya gelivermese ne olurdu halimiz; Bayram namazında cemaatin içinde gözlerimiz onu arardı da görünce rahatlardık. Kasaba yardım etmekse ayrı bir görevlendirmeyle olurdu. Babam bilhassa etlerin eşdeğer parçalara bölünmesini ve önceden hazırladığı dağıtım listesine göre paketlenmesini çok önemserdi. Ne de olsa Rabbimizin şahitliğinde onun emrettiği şekilde hazırlanan et paketleri kimseyi incitmeden dağıtılmalıydı. Et hazırlamakta satır kullanmak bana düşerdi, zahmetli bir işti.
Dağıtıma gelince babam bizzat kendi evleri ziyaret eder, eşe dosta, fakir fukaraya kendi dağıtır veya ben dağıtırdım. Hayvanın kullanımı kabil olmayan parçaları ise açılan çukurlara ihtimamla gömülür. Tüm izler yok edilirdi. Hatta hatırlarım neredeyse her vakit bayramın birinci günü az da olsa yağmur yağardı, hani tabiatın kendini temizlemesi gibi.
Rabbimiz bizim keseceğimiz kurbanlara muhtaç değil. Kurban kesmenin bir anlamı var. Bu ibadet Rabbimize bağlılık göstermek, Ona şükretmek, af dilemek için yapılıyor. Burada bir iyiliğin yapılması ve iyiliği yapanın da yaptığı iyilikten faydalanması söz konusu. Paranla aldığın kendi malını, ihtiyacı olanla, et yiyemeyenle paylaşıyorsun, sen de yiyorsun ve Bayram oluyor. Bu fedakarlıktır. Kurban ibadetinin özü fedakarlıktır. Bunu iyi anlamak lazım. Burada ne kendini ne aileni ne de çevreni unutmayacaksın. Halbuki bugün işin esası unutulup; kurban ibadeti “kan akıtmak” şeklinde nesneleştirildiği için sadaka vermek, bağış yağmak, hediye almak gibi eylemler bu ibadetinin yerine geçirilmeye çalışılıyor ki bunlar yanlıştır.
Aynı şekilde, mahallesinde, ülkesinde yoksul dururken başka yerlerde vekaletle kurban işi organize etmek yanlış değil midir? Diğer yandan bir hayır kurumu diyor ki: “Kurban paralarınızı bize bağışlayın muhtaçların tedavisinde kullanalım.”, diğeri diyor ki, “Kurban parasını bağışlayın eğitime harcayalım.”. Bunlar tabii ki anlamlı ve gerekli ama hiçbiri kurban ibadeti yerine geçmez.
Buradan istemsizce bir başka konu gündeme geliyo
r; Türkiye’de yeterince hayvan stoğumuz yok ve pahalılık yüzünden insanlarımız yeterince kırmızı et tüketemiyorlar. Bu da kurban ibadetinin ve fedakarlık yapmanın önemini arttırıyor.
Ama kurban fiyatları yüksek olduğu için bazıları istese de fedakarlık yapamıyor.
Moğolistan’da, Hollanda’da, Yeni Zelanda gibi ülkelerde hayvan çok ve ucuz… Ama lobiler nedeniyle Türkiye’ye bu hayvanları getiremiyoruz. Aynı şekerde olduğu gibi … Dünyanın tonu 250 dolara yediği şekeri biz garip bir şekilde 1000 dolara yiyoruz. İnsanın gelişimi için en önemli protein kaynağı kırmızı eti evine sokamayan insan sayısının oldukça fazla olduğu konuşuluyor. Gümrük Birliği Anlaşması bu konularda engel midir? Bir mantık var mıdır?
Neyse mübarek Kurban Bayramınızı kutluyor; sağlık ve afiyet diliyorum. Rabbim ibadetlerimizi kabul etsin. Amin.